Tarihten bugüne çok çeşitli uygarlıklara ev sahipliği yapmış Ahlat. Çeşit çeşit kavimler, topluluklar, devletler gelip konmuşlar, bu doğa harikası kente. Her biri kendi kültüründen, sanatından çok derin izler bırakmış Ahlat’a. Ve cazibesiyle Ahlat, iştahını kabartmış görüp haberdar olanların. Ama ondan haberdar olmamak mümkün mü? Hemen her devirde, kültür, sanat ve eğitim denince ilk akla gelen kentlerden biri olmuş. Adı Bağdat, Şam, Halep, Kahire, Horasan ve Buhara ile birlikte anılmış. Yetiştirdiği bilim adamları ve sanatçılar dört bir yanına yayılmış, zamanın dünyasının. İslam Öncesi Devirde Ahlat Ahlat, İ.Ö. 1500’lerde Asur Devleti’nin bir uç beyliği durumuna geldi. İ.Ö. 1000 yıllarında ise Urartular Asuriler’in bölgedeki gücünü kırdılar ve İ.Ö. 900 yıllarında Ahlat’ı egemenlikleri altına aldılar. Ahlat ve çevresi Urartular’dan sonra İ.Ö. 6.yy’da Med, İ.Ö. 550 yılında Pers egemenliğine girdi. Pers döneminde Ahlat bir satraplık durumundaydı. İ.Ö. 330 yılında Pers Hükümdarı Dareios, Büyük İskender’e karşı giriştiği savaşta yenilince, bölgeye Büyük İskender egemen oldu. Ancak İskender ölünce, bu kez Babil Satrabı Seleukos Ahlat ve çevresini ele geçirdi. Ahlat’ın uğradığı lar bunlarla sınırlı değil kuşkusuz. Seleukos’tan sonra Ahlat kah Hilatlar’ın kah Partlar’ın kah Romalılar’ın eline geçmiş. 395 yılında Bizans’ın egemenliği kesinlik kazanmış. Türkler’in Anadolu’ya açılma kapılarının Ahlat olduğu bilinir. Ancak bu tarihlerden çok önce, İsa’dan önceki dönemlerde de çeşitli Türk boyları Ahlat’a akın etmişlerdir. Türk boylarının İsa öncesi ve sonrası Anadolu’ya bütün akınlarında, Ahlat daima bir üs konumunda yer almıştır. Ahlat’ta Arap Egemenliği Ahlat, Hz. Ömer devrinde Arap egemenliğine girdi (640-41). Bu dönemde vergi vermek koşuluyla bağımsız beyliğini korudu. Emeviler ve Abbasiler dönemlerinde de Ahlat islam egemenliği altında -ama yerel hanedanların yönetiminde varlığını sürdürdü. 928 yılında Ahlat Bizans imparatorluğuna tabi oldu. Kuşkusuz, bundan önce hatırı sayılır bir yağma ve kıyıma maruz kaldı. Bundan sonra Ahlat Arap ve Bizans egemenliklerine girip çıktı. 1061’den sonra ise bölgede fiili yönetim Selçuklu Türkleri’nin eline geçti. Türk Egemenliği Ahlat, Alparslan devrinde Anadolu akınları için Türkler’in bir üssü, hareket merkezi konumuna geldi. Bu durum, Ahlat’ta önemli ölçüde Türkmen yerleşmesinin ve Türkmenler’in burada kendilerini güvende hissetmelerinin sonucudur. Ahlat’ta yerleşen ve buradan yola çıkan Türk emirleri, Niksar, Eskişehir, Kayseri, Konya, Afyon, Uşak, ve Denizli’yi geçip Marmara kıyılarına dek ulaştılar. Malazgirt Savaşı’nın önemli nedenlerinden biri de Ahlat ve bir kaç önemli merkezi elde tutma mücadelesidir. Alparslan da karargahını Ahlat ile Malazgirt arasında stratejik bir bölgeye kurmuştur. Savaş, Malazgirt ovasının bitip dağlık bölgenin başladığı Ahlat’a doğru uzanan bölgede yapılmıştır. Alparslan arkasını Ahlat’a vererek kendini emniyete almak istemiştir. Malazgirt Zaferi sonrasında Osmanlı padişahları İran seferlerinde Ahlat’a ayrı bir önem vermişler, Yavuz, Kanuni ve IV. Murat bu seferlerde Ahlat’a uğrayıp ata mezarlarını ziyaret etmişlerdir. Çünkü bu dönem öncesi Ahlat bir çok önemli Türk beyliğine ev sahipliği yapmıştır. İşte, Yavuz ve Kanuni’nin emirleri ile Ahlat’a yapılan kale de bu anıyı yad etmek içindir. Kale emir üzerine Koca Zal Paşa tarafından yaptırılır; projesini ise Mimar Sinan çizer. Uzun yıllar Ahlat’ta oturan Kayı Boyu, 1230 Yassıçimen Savaşı’nda Alaeddin Keykubat’a yardımda bulunarak savaşı kazanmasını sağlar ve bu yardımdan dolayı, kendilerine Karacadağ bölgesi ıkta edilir. Bunun üzerine coğrafi olarak Ahlat’a benzeyen Söğüt yurt tutulur. Ancak Kayı Boyu’ndan bir kısmı önceden yurt tuttukları Ahlat’ta kalmayı sürdürürler. Ahlatşahlar dönemi (1100-1207) Ahlatşahlar (Sökmenoğulları) Doğu Anadolu’da kurulmuş ilk Türk-İslam beyliklerindendir. Ahlatşahlar, Ahlat merkez olmak üzere Erciş, Adilcevaz, Silvan, Malazgirt, Muş, Van, Muradiye, Gevaş, Eleşgirt, Tatvan, Hani, Erzen ve Tebriz’e kadar olan şehirlere hükmediyorlardı. Anadolu Selçukluları ve İlhanlı Egemenliği Ahlat Ahlatşahlar egemenliğinden sonra bir süre Harzemşahlar tarafından ele geçirilir ve tahrip edilir. Bu durum Eyyubiler’i ve Alaeddin Keykubat’ı üzer. İki hükümdar güç birliği ederek Ahlat’ kazanmaya çalışırlar. Harzemşahlar’dan Celalettin Mengübürti bozguna uğrayınca kenti ateşe vererek terk eder. Keykubat Ahlat’ı yeniden imar edebilmek için şehri kendi topraklarına kattığını ilan eder. Bu kez Eyyubiler ile Selçuklular bozuşurlar. İki müttefikin birbirleri ile yaptığı savaşta kazanan Selçuklular olur. Bu karmaşık durum Moğolların ilgisini çeker. Celaleddin Harzemşah’ın önderliğinde Ahlat bu kez Moğol istilasına uğrar. Önceki yıkımın izlerini üzerinden yeni yeni atan ve tekrar imar edilen Ahlat, Moğol istilası ile yniden yakılıp yıkılır. Yöredeki büyük sanatçı ve bilim adamları şehri terk etmek zorunda kalırlar ve Ahlat ıssız bir yer durumuna girer. Ahlat’ın uğradığı talihsizlikler bununla sınırlı kalmaz. 1246 yılında meydana gelen deprem, şehri bir kez daha perişan eder. Özellikle Ahlatşahlar döneminde yapılan eserler yok olur. Bugün Ahlat’ta bulunan en eski tarihli eserin 1222 tarihli Şeyh Necmeddin Kümbeti olmasının en önemli nedeni bu deprem ve bundan sonraki 1276 depremidir. Uzun Hasan dönemine gelindiğinde bu kez Ahlat Akkoyunlu egemenliğine girecektir. Uzun Hasan’ın torunu Rüstem Beg zamanında bağımsız bir beylik kurulur ve Ahlat çok parlak dönem yaşar. Bayındır Kümbeti ve Mescidi gibi büyük eserler de bu dönemde yapılmıştır. Osmanlı Egemenliğinde Ahlat Osmanlı Safevi çekişmesi Ahlat’ın bir çok kez el değiştirmesine yol açtı. Ancak, 25 Mayıs 1555 Amasya Antlaşması ile Osmanlı Devleti ve İran arasında kesin anlaşma sağlanınca, Ahlat da Van Beylerbeyliği’ne bağlı kaldı. Özellikle İran’dan kaynaklanan tahripler, şehri viraneye çevirmişti. Yeniden ihya çalışmaları başladı. Yavuz ve Kanuni dönemlerinde göl kıyısına büyük bir kale yaptırıldı. Bu kalede yıllık geliri 4164 akçe olan 54 vakıf dükkan bulunuyordu. Şehirde birer boyahane ve debbağhane, 15 değirmen, 11 bezirhane ve bir barut imalathanesi mevcuttu. 13. yüzyılın en büyük merkezlerinden olan Ahlat, Osmanlı döneminde küçülmüş ve önemini yitirmiştir. Osmanlı vergi kayıtlarını inceleyen tarihçiler bu dönemdeki gerilemeye işaret etmişlerdir. 1877-78’de Bitlis vilayet yapılınca Ahlat da buraya bağlanır. Cumhuriyet döneminde 1929’da Van iline bağlanan Ahlat, 1936’da yeniden Bitlis’e bağlanır. |